30 Temmuz 2010 Cuma

Yüzük İğne Yastığı Yaptım:))


                  Pek dikiş düşkünü olduğum söylenemez ama bunu nette görünce çok sevimli geldi. Gerekli malzemeler de  o an elde mevcut olunca yapayım dedim. Ve yaptım:)) Çok zevk aldım yaparken; çünkü çok kısa sürdü. Uzun süren işler bana sıkıntı verir biraz:)) Ben beğendim. Yapılışı çok basit illa ki görmüşsünüzdür nette ama; bir de benden seyredin:))

Malzemeler: kumaş, kapak, boncuk takı misinası (hani yaylı olur, çektiğinizde uzar) pamuk veya elyaf. Aslında boncuk yoksa eski bir yüzüğünüzün üzerine silikonla da  yapıştırabilirsiniz kapağı. Anlatımı: yuvarlak kestiğim kumaşı, kenarından teğelleyip içini doldurup büzdüm. Kapağı altından iki yerden delip, bir tarafından misinayı geçirdim. Diğer tarafından boncukları dizip içerden bağladım. Ve kumaş topunu üzerine yapıştırdım. Kurdele ile kapak görüntüsünden biraz uzaklaştırdım. 
















Nasıl olmuş:))

24 Temmuz 2010 Cumartesi

10marifet Yazılarını Bloğa Ekleme...



 


                Sevgili minihobi adlı takipçim sormuş. Bende sesiberin  yazısını okumuş ve öyle öğrenmiş, eklemiştim. Onun yazısına link vermek isterim. sesiber e teşekkür ediyorum bu ilginç ve güzel fikri için :)nereden de aklına gelmiş :) Burdaki yazısız haldeki 10marifet resiminin üzerinde paintte kendi adınızı yazıp kaydedin önce bilgisayarınıza. Daha sonra kumanda panelinden gadget ekle deyip açılan pencereye "resim"i seçin. Ve üzerine adınızı yazdığınız 10marifet resmini ekle deyin. Orada istediği link adresine 10marifetdeki hesabınızın olduğu sayfanın linkini kopyalayın. Ve gadgeti ekleyin. Oldu bitti:)) Minihobi umarım yeterince açıklayıcı olmuştur. Anlamadığınız bir yer olursa yine yardımcı olmaya çalışırım. Sevgi ve sağlıcakla kalın:)) Hoşçakalın...

Hayatımıza Kastedenler Kim? .....











              Yukarıda görmüş olduğunuz patates bana neler düşündürdü bir bilseniz. Geçen hafta almış olduğumuz patates yavruladı. Eskiden bekleyen patates en fazla kök salardı. O da bildiğimiz kök olurdu. Şimdi gördüğünüz gibi patatesden patates ürüyor. Bu zamanın yöntemi bu. Patatesden patates yetiştiriciliği. Ondan sonra hergün duyduğumuz kanser vakalarına bir yenisi daha ekleniyor.

              Bir belgesel izlemiştim tv de. Kanser hastalığı israilli bilim adamları tarafından özellikle çıkarılmış bir hastalık diye bahsediyordu. Hatta panzehirinin de olduğu fakat; ilaç şirketlerinin cebini doldurmak için uzun süren tedavi ve ilaçların piyasaya sunulduğunu anlatıyordu. Yani hastayı ne tedavi ediyorlar ne de hemen öldürüyorlar diyordu belgeselde. Doğru mu bilmiyorum. Komplo teorisi de olabilir belki. Ama bugünlerde bukadar çok vaka duymaya başlamamız da insanı düşündürmüyor değil.
 
             Diğer yandan üreticiler tüketiciye daha iyi, hasarsız mal sunmak adına hormon kullandıklarını iddia ediyorlar. Yalanın dik alası bu işte. Daha çok üreteyim cebimi daha çok doldurayım düşüncesindeler, tek dertleri bu. Ve bu hırs uğruna tüm insanlığın hayatıyla oynuyorlar. Sen benim ne istediğimi nereden biliyorsun. Bana soruyor musun ne yemek istediğimi. Ben kurtlu elma, kurtlu ayva yemek istiyorum. Kurdun olduğu bölümü kesip geri kalan kısmını yemek istiyorum. Çünkü kurt yiyebilirsa benimde yememde bir mahsur yoktur diye düşünüyorum. Hepsi aynı boyda aynı renkte ve ceviz büyüklüğünde çilek yemek istemiyorum. Eğri büğrü, irili ufaklı çilek yemek istiyorum. Kim senden fabrika çıkışı gibi aynı boyda meyve istiyor. Hangi tüketici. Bu yalanın arkasına saklanıp canımıza maloluyorsunuz. Kendi canınız da bunun içinde üstelik. Bu nasıl bir para kazanma hırsıdır. Bu nasıl bir insanlıktır. Sizin ürettiklerinizi kurtlar kuşlar dahil hiç bir canlı yiyemezken; insanlığa yedirme hakkını nerden buluyorsunuz.

              Bir patatesden bu kadar çok şeyi durduk yere niye mi düşündüm? Pazar günü çok sevdiğimiz gençliğinin en güzel çağlarında, henüz bekar, evlenip çoluk çocuğa karışma hayalleri kuran değerli bir abimizin cenazesindeydik. Kanser illeti yüzünden genç yaşta hayatını kaybetti. Kanserin en kötü çeşidinde ve en son aşamasındaymış. (Ona burdan bir kere daha Allah'tan rahmet diliyorum. Mekanı cennet olsun.) Ömründe sigarayı ağzına almayan alkol kullanmayan bir insan nasıl oluyorda en kötü kanser çeşidine yakalanabiliyor. Bunu sormak istiyorum herkese. O hormonlu gıdaları Allah'tan korkmadan bize yediren herkese. Bu şekilde canımıza kasdetme hakkını nereden buluyorsunuz?

             Yine bir doktor demişti ki: kanser mikrobu her insanın bünyesinde zaten var. Nezaman ki hızlı bir şekilde gereksiz çoğalmaya başlıyor işte ozaman tehlikeli boyuta geliyor. Peki ne oldu da tüm insanlığın bünyesinde bulunan bu hücreler aynı anda çoğalma eğilimine girdiler. Dünyanın bir ucundaki insanla ülkemizdeki herhangi bir insanın hücreleri aynı anda nasıl dellendi ve çoğalmaya, zarar vermeye başladı. Sebebi nedir? diye insanın aklına bir sürü soru geliyor.

             Bende hiç sigara içmiş insan değilim. Ama belki benim de ölümüm kanserden olacaktır. Kim bilir. Çünkü bize  ne yediriyor ne içiriyorlarsa; sonumuz hiç iç açıcı görünmüyor. Artık doktorlar kanser için gripten bahseder gibi bahsediyorlar. Ne oldu da bu hale geldik. Buna sebep olan yada olanlar her kimse ister bilim adamları ister daha fazla para kazanmaya çalışan birkaç az gözlü; onları Allah'a şikayet ediyorum. Ne bu dünyada hakkımı helal ediyorum. Ne öbür dünyada. Para ödetip canımızı alıyorlar. Allah onları bildiği gibi yapsın. Daha beterleriyle kendileri karşılaşsınlar; eğer niyetleri kötü ise...

            Bu yazımda çok kötü bir senaryo çizdim affedin ama. Akıbetimizden korkuyorum. Çünkü şimdi gidip o patatesin kendisi değilse bile, arkadaşlarından bir kaçını kızartıp yiyeceğiz. Gel de kötü senaryo çizme :(( Hepinize sağlık...... sağlık...... sağlık...... sağlık...... diliyorum. Geri kalan herşey teferruat. Sağ ve sağlıcakla kalın.

           

           

16 Temmuz 2010 Cuma

İç Sıkıntısı ve Bir Boşluk....

       Bu aralar hiç birşey yapasım gelmiyor. Elim birşeye gitmez oldu. Dosyalarım silinirken enerjimi de silip süpürdü sanki. Ne oldu bana bilmiyorum. Sadece siteleri, blogları dolaşıyorum bu ara.  Okuyup bazende bir yorum bırakıp çıkıyorum. Nadiren bir şey yapmak istediğimde yapımı devam eden bebek odası maketine bir parça daha ekliyorum. Artık küçük ayrıntılar kaldığı için ağır ağır ilerliyor. Aklımda projeler yapmak istediğim bazı şeyler var. Ama bir güç lazım başlamam için. O gücü bulunca harekete geçicem inşallah. Çoktandır birşey ekleyemedim bari eskiden yaptığım buzdolabı magnetlerimi ekliyim size.










Yukarıda gördüğünüz magnetleri kendi ellerimle yaptım. Orta kısımda bulunan kare olanlar bir masa takviminden. Masa üstü takviminin bir köşesinde bu hoş manzaralar vardı. Sene dolunca takvim çöplük oldu; ama ben bu manzaraları da atmaya kıyamadım:) Onları oradan kestim daha önce magnet yapmak için kağıtvs. den aldığım tabaka halindeki mıkanatısların üzerine yapıştırdım. Makasla kestim kendime magnet yaptım:))  Sağda ve solda bulunan resimler ise tatil dergileri olur ya onlardan. Geçmiş senelerin tatil dergilerinden bulduğum güzel manzaraları da aynı yöntemle yaptım. Şimdi dolabımın üstünü süslüyorlar. Daha bitmedi:))



Bu yine bir Ramazan imsakiyesinden kesilmiş Allah ve Muhammed. Magnete çevirdim.




Bu safranbolu gezisinde aldığım hatıra magnetim. Ama bunun aynısından elde yapmıştım fotoğraflamıştım ama silindi. İstanbula abime gidince tekrar fotoğraflıycam; hatta bir tane daha yapmayı düşünüyorum. O zaman aşama aşama kaydederim.



         Bunları da pazardan almıştım. Yaşlı bir amca yağlı boya minyatür resimler yapıyordu bu şekilde. O kadar güzel resimler vardı ki. Zorla seçebildim. Arkalarına da hazır magnetlerden yapıştırıp satıyordu. Çok ucuz da sayılmazdı hani:)) Ama ona yardımcı olmak adına ve elimde model olsun diye almıştım:)) Şimdilik bu kadar, gidiyorum. Sağlıcakla kalın... İç sıkıntımın nedenini de sanırım şu an bulmuş durumdayım. Havanın hep kapalı kasvetli olmasından sanırım. Az önce güneş bir parladı ki; biraz daha sürse çıkıp kırlarda kelebek koşturacak psikolojiye gelecektim ama tekrar kapadı. Havalar da bir hoş oldu bu aralar. Mevsimler birbirine karıştı. Ne olacak sonumuz bilmiyorum. Kapalı havayı hiç sevmiyorum. Güneş istiyorum güneeeşşşşş......

8 Temmuz 2010 Perşembe

Rölyef Tablolarım...

     
           Nihayet rölyef tablolarımı yayınlıyorum. Burdaki evimde üç tane var. Diğerleri annemlerde. Gidince hepsini çekmiştim ama silindiği için ekleyemedim. Onları artık bir dahaki gidişte tekrar çekip yayınlarım. Toplam on tane var. Buyrun bakın bakalım beğenecek misiniz? :))



              İstanbul' da bir konaktı bu. Adını unuttum şimdi. Çok ince ince çalıştım. Uğraştırmıştı beni ama değdi sanırım:))






             Bu da eski mutfak tablom. Bu tablodan nerdeyse herkes bir tane yapmıştı kursta. Eskiye özlem mi var yoksa malzemeler daha otantik diye mi ilgi çekiyordu bilmem:)) Tahmin edersiniz herşey el yapımı. Halıya kadar...








                    Bu da çiftlik evim. Bunu çok beğendim denemez. Ama buna da emek verdim. Tam istediğim gibi olmasa da; o da benim tablom. Ondan utanmıyorum:)) 




Diğerlerini de çektikçe yayınlarım. Şimdilik bu kadar. Sevgi ve sağlıcakla kalın...

5 Temmuz 2010 Pazartesi

Yeni Fotoğraf Makinem Ve İlk Çekimlerim...

      Bloğumu ilk açarken ismi bulan eşim olmuştu. Hergün bir izleyicim daha beni izlemeye aldığında benden çok heyecanlanıyor. Eşe dosta bizim hanım ünlü oldu diyor:-) Hergün bugün yeni izleyici eklendi mi diye sorar:) Burdan tüm izleyicilerime sonsuz teşekkürler. Hepiniz hoşgeldiniz. İyiki varsınız demek istiyorum:-) Neyse fotoğraf ekleme durumu çıkınca, eşcazım benim telefonu sana vereyim. Güzel fotograf çekiyor demişti. Ve verdi sağolsun. Şimdiye kadar tüm fotoları telefondan çektiklerimle eklemiştim. Geçen ay benim doğum günümdü. 18 Haziran. Eşim fotoğraf ekleme sorunumu kökünden çözmek için bana digital fotoğraf makinesi aldı. Ayrıca bir de elbise, ama neyse konumuz bu değil:)) Sonrada malesef ki bilgisayara format atarken tüm resim arşivimi sildi. Ama bilemeden olduğunu, aklına gelmediğini söyledi, özür diledi. Yapacak birşey yok artık tabi. Affettim bende. O benim canımmm ve bitanecik kocacım:-) Neyse lafı çok uzattım:-) Şunun için anlatmak istedim. Resimleri silerken hatırlamamış olmasının dışında her konuda destekçimdir. Yaptığım el işlerini beğenir, değer verir. Duvardaki rölyef tablolarımı gelen her misafire gösterir. Neyle yaptığımı, ne tarz geri dönüşümlerle ortaya çıktığını kendisi anlatır heyecanla:) Benim bitanecik kocam. Cumartesi evde kös kös oturuken, canım kocam hadi yürüyelim sahile doğru dedi. Hem fotoğraf makinesiyle deneme çekimleri yaparız dedi. Öğrenmen lazım dedi:)) Ve yürüyüşe çıktık. Kocaelinde oturuyoruz çok yakın sahil bize :) Gezdik yürüdük ve resim çekip geldik. Fotoğraf makinemle ilk çekimlerim :)) Buyrun resimlerle baş başa bırakayım sizi...

Bu sokağı çok beğendim nedense...









Şuna bakar mısınız. Hapsolmuş gibi. Sanki beni çıkarın burdan diyor :))








Papatyaların sade güzelliği.....

Ortancalar alabildiğine evin önünü kaplamışlardı tümden :)) Çiçek sever ev sahipleri vardı sanırım.



Şunların masumluğuna bakıınnn...


Hem dikenim hem çiçek açarım...






Bu köpeciklerin hepsi ortadakine saldırıyorlardı. Ya onları sinirlendirecek birşey yaptı; yada bir bayandı ve çapkın erkekler tarafından taciz ediliyordu bilemiycem artık. A a ne ayııpp, ne edepsiz oldum :)) Nedense denizin resmini hiç çekmemişim; sahile gitmemize rağmen. Daha makinemin olduğuna alışamadım; ya da bloğumun :))) Ya da dondurmayı görünce herşeyi unuttum :)) Şimdilik bu kadar. Sevgi ve sağlıcakla kalın canlarım....

2 Temmuz 2010 Cuma

Post Ekleyemiyorum :-(

    Çok özür diliyorum. Ama bir süre yazı ekleyemiycem. Canım kocacım bana hiç sormadan, önemli bir dosyan belgen var mı demeden bilgisayara format atıp, kökten tüm dosyaları kazıyınca; malesef 7 aydır oluşturduğum bütün arşivim, resimlerim, yapılacaklar listem, bloğa ekleyeceğim resimler... vs. vs. Hepsi tarih olup gitti. Yüzlerce binlerce resim. Moral motivasyon sıfır :((( Bi de çok önemli bişey var mıydı diyor şimdi. Şu ara çok fenayım. İzninizle moral toplayana kadar sadece yazılarınızı yorumlarınızı okumakla yetinicem. Aslında bilgisayara bile elimi sürmemek geliyor içimden ama bloğumu özlüyorum... Sizi özlüyorum... :-(